Gezi | Knidos
Merhaba herkese. Gezi yazılarına uzun bir ara verdikten sonra nihayet yeni yazıyı hazırlayabildim. Neyse ki öyle güzel bir yer anlatacağım ki mest olacaksınız. Knidos Muğla'nın Datça ilçesinde yer alıyor. Türkiye'nin güney batısının en uç noktasında aynı zamanda. İskenderiye Feneri'nin mimarı Sostratos'da burada yaşamış ayrıca. Dünyanın ikinci tıp okulunun kurulduğu yermiş. Böyle bir doğa harikasına Muğla'da okumama rağmen henüz gördüğüm için üzüldüm. Üstelik ismi de geçmiyor o kadar. Knidos yolundan giderken öncelikle bu tabelalar karşılıyor sizi. Harika bir köy yerinden geçiyorsunuz önce. Bu arada Knidos'a giden yol tek şerit ve yolları bozuk. Ama gittiğinize değiyor.
Daha sonra karşınıza bu manzara çıkıyor. Knidos'a 10 dakika kaldı. Ama ben daha varmadan şuradan inip hiçkimsenin olmadığı o kumsala hayran kaldım bile. Sanki özellikle size ayrılmış gibi bozulmamış, tertemiz, sessiz.
Biraz daha yaklaşıyoruz Knidos'a 5 dakika kaldı. Türk, Yunan ve amerikan bayraklı gemiler karşılıyor sizi. Bu manzaranın sağ tarafından yola devam ediyoruz. Sağ tarafın aşağısı Knidos sahili.
Datça'dan 21 km uzaklıkta yer alan Knidos'a geldik. Arabayı park edip aşağı iniyoruz artık antik kentin olduğu yere.
Denizi o kadar temiz ve sakinki gürültüden uzak olmayı seven benim gibiler için harika bir yer. Keşke küçükte olsa bir butik otel tarzı yer olsaydı. Ne yazık ki kalınacak hiçbir yer yok. Aslında bu doğal güzelliğin korunması için en mantıklı olanda bu.
Girişte gişeler yer alıyor. İçeri giriş ücretsiz ancak kentin korunduğu tapınakların yer aldığı yere girmek için 8 TL gibi bir ücret verip bilet alabiliyorsunuz. Ama benim gibi müze kartı çıkartanlar varsa Türkiye'nin tüm müzelerinde olduğu gibi buraya da ücretsiz girebilirsiniz.
Şehrin geçmişi de hem ingilizce hem türkçe bir şekilde girişte çok güzel anlatılmış.
Yüzyıllar öncesine dayanan bu şehir bir çok uygarlığa ev sahipliği yapmış. Oradaki bir rehberin anlattığına göre buraya yıllar önce yüzden fazla otistik çocuk getirilmiş. Doğa ile içiçe birkaç ay yaşamışlar ve bu çocukların hepsinde iyileşme görülmüş. Havası o kadar temiz iç açıcı ki astım rahatsızlığı olanlar için birebir diyebilirim. İnsanı rahatlatan, süper bir yer. Bazıları burada bir bakkalın bile olmamasından şikayetçi ama bence olması gereken o. Hediyelik eşya satan ve bakkal sayılmasa da ufak ihtiyaçlarin karşılanabileceği bir yer var aslında ama fiyatlar yüksek. Gelmeden önce hazırlığınızı yapmanızda fayda var.
Sadece bir adet restorant var oda burası.
Ben müze kartımla bu antik kentin içine girip daha yakından inceleme fırsatı buldum. Bu dağ yamacının üzerinde beyaz sert mermerden yapılan Afrodit heykeli varmış. Atinalı heykeltraş yapmış bu heykeli.Dünyanın heryerinden ziyarete gelirlermiş. Gemiler çok uzaktan bile görürlermiş bu heykeli ama yurtdışına kaçırılmış gemilerle. Ayrıca dünyadaki ilk çıplak heykelmiş bu. Datçadakiler çıplak olduğu için istememişler bu heykeli ozamanlar. Bu yüzden Knidos almış bu heykeli ve dağın en tepesine yerleştirmiş. Ancak bu heykel şuanda kayıp. Hala nerede olduğu bilinmiyormuş.
Buraya gelmeden önce öve öve bitiremedikleri bir şeyde günbatımıydı. Kesinlikle gün batımına kalın Dünya'nın en özel manzaralarından biri dediler. Dedikleri kadarda varmış. Güneş sanki orada daha farklı, oraya özel renk değiştiriyo gibi. Bu anlattığımı fotografla gösteremedim size ama batarken her taraf pespembe oluyor ve hava değişiyor sanki. Çok farklı bir atmosfer.
Afrodit heykeli söylendiğine göre yukarıdaki yeşil ağacın üzerindeki noktada yer alıyormuş.
İskelesine ayrı bir mest oldum. Hem küçük hem denize çok yakın. Bacaklarınızı sallandırmak demeyeyim de ayaklarınız kuma ve taşlara değiyor oturduğunuzda öyle söyleyeyim.
Gezi yazısının içerisinde mini bir ne giydim yazısı olmaz mı? olur bence. :) Çanta ve siyah tül mayo koton. Pareo accessorize.
Günbatımını anlatmaya çalıştığım şey buna benziyor. Siz en iyisi bir gidin buraya. :)